........ Yorke, fizikçilerin kaosu görmemeyi "öğrendikleri" kanaatindeydi. Günlük hayatta, Lorenz'in ortaya çıkardığı "başlangıç şartlarına hassas bağımlılık" her yerde saklı durumda bulunuyordu. Adam, sabah evinden otuz saniye geç çıktığı için, saksı birkaç milimetre farkla başına düşmez, ancak daha sonra bir kamyonun altında kalabilir. Ya da, bu kadar kötü örnek vermeyelim, her on dakikada bir geçen otobüsü kaçırmaktadır; bu otobüs de onu her saat başı geçen trene yetiştiren vasıtadır. İnsanın bir gün içinde izlediği güzergahtaki küçük pertürbasyonların büyük olumsuz etkileri olabilmektedir. Beyzbol santimetrelerin önem taşıdığı bir oyun olduğu için, topa vuran bir oyuncu sopasını her sallayışında hemen hemen aynı sonucu elde edemeyeceğini bilir. Oysa, bilimde durum bundan farklıdır.
Pedagojik bir yaklaşımla, fizik ile matematik uygun ölçülerde birbirine karıştırılarak bir kara tahtaya diferansiyel denklemler yazılıyor ve öğrencilere bunların nasıl çözüleceği gösteriliyordu; bu şimdi de yapılmaktadır. Diferansiyel denklemlerde gerçek, bir yerden başka bir yere ve bir zamandan bir başka zamana düzenli bir bir değişim içinde olan, ayrı ayrı noktalarla ya da zaman aşamalarıyla kesilmeyen bir devamlılık şeklinde tanımlanır. Bilimsel çalışma yapan her öğrenci diferansiyel denklem çözmenin zor bir iş olduğunu bilir. Ne var ki, iki buçuk asır boyunca, bilim adamları denklemler hakkında muazzam bir bilgi birikimi sağlamışlardır: diferansiyel denklemlere ait el kitapları, ve kataloglar, bunların çözümlenmesi ya da bir bilim adamının söylediği gibi, "kapalı bir integral formu bulunması" için geliştirilmiş çeşitli metotlarla at başı gitmektedir. Ortaçağdan sonra bilimde kaydedilen somut başarıların kökeninde analizdeki bu gelişmelerin bulunduğunu ve etrafındaki dünyayı değişebilir özellikleriyle birlikte modellemeye gayret eden insanoğlunun en dahiyane buluşlarından birini teşkil ettiğini söylersek gerçeği hiç de abartmış olmayız. Bu itibarla, bir bilim adamı tabiata bakış açısını bu şekilde geliştirip teori ile gerçeğin, zorlu gerçeğin arasında kolaylıkla dolaşmaya başladığında, bir olguyu gözünden kaçırma tehlikesi de vardır. Diferansiyel denklemlerden birçoğunun çözülmesi kesinlikle mümkün değildir.
Yorke bunu şöyle ifade etmiştir: "Bir diferansiyel denklemin çözümünü yazabiliyorsanız bu denklem mutlaka kaotik bir denklem değildir, çünkü bunu yazabilmek için birtakım düzenli sabit değerler, açısal moment gibi saklanabilen şeyler bulmak zorundasınız. Zaten bunu yapabiliyorsanız kaos ihtimalini de ortadan kaldırmışsınız demektir."
Çözümü bulunan sistemler ders kitaplarında anlatılan sistemlerdir. Bunlar, nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranırlar. Nonlineer bir sistemle karşılaşan bilim adamları ya bunun yerine yaklaşık lineer sistemler ikame etmeli ya da başka bir belirsiz kapıdan yol bulup girmeyi denemelidir. Ders kitaplarında öğrencilere, sadece, bu gibi teknikleri bulmalarını sağlayan ve nadir rastlanan nonlineer sistemler anlatılmıştır. Bunlarda başlangıç durumuna hassas bağımlılık ortaya konmamıştır. Gerçek kaosu içeren nonlineer sistemler nadiren öğretilmiş ve nadiren öğrenilmiştir. İnsanlar bu gibi şeylerle karşılaştıklarında- mutlaka da karşılaşmışlardır- aldıkları eğitimlerin etkisiyle gösterdikleri tepki sapkınlık olarak reddetmekten ibarettir. Pek az kimse çözülebilir, düzenli, lineer sistemlerin sapkınlık olduğunu hatırlayabilmiştir. Yani, doğanın, kendi doğasının ne kadar nonlineer olduğunu anlayanların sayısı pek azdır. Enrico Fermi, bir keresinde şöyle demişti: "İncil'de bütün doğa kanunlarının lineer olarak ifade edilebileceği yazılı değildir!" Matematikçi Stanislaw Ulam da kaosun incelenmesi konusunda "nonlineer bilim" adını vermenin, zoolojiye "filden gayrı hayvanların incelenmesi" demekten farksız olduğunu belirtmiştir.
..... Şekilsizliğin ortasında doğan şekil: Biyolojinin asıl güzelliğini ve temelindeki muammayı işte böyle tanımlayabilirsiniz. Hayat, bir düzensizlik ummanından düzen emer. Kuantum mekaniğinin öncülerinden ve biyoloji uzmanlık alanı olmamasına rağmen bu alana da dalmaktan çekinmeyen birçok fizikçiden biri olan Erwin Schrödinger, bu düşünceyi bundan kırk yıl önce şöyle ifade etmişti: Canlı organizmalarda "öylesine şaşırtıcı bir yetenek vardır ki, bununla düzen akımı'nı kendi üzerlerinde yoğunlaştırır ve böylece atomik kaos halinde dağılıp parçalanmaktan kurtulurlar." Schödinger'e göre, fizikçi gözüyle, canlı maddenin yapısının meslektaşlarınca incelenen maddeden farklı olduğu apaçıktı. Hayatın yapı taşları- o zamanlar bunlara daha DNA denmiyordu- a periyodik bir kristaldi. "Fizikte şimdiye kadar sadece periyodik kristaller üzerinde durduk. Mütevazi bir fizikçinin düşüncesine göre, bunlar gerçekten ilgilenmeye değer ve komplike nesnelerdir. Bunlar öyle harika ve karmaşık maddi yapılardır ki, hareketsiz doğa bunları kullanarak kendi zekasını bilmece halinde sunmaktadır. Oysa, a periyodik kristalle kıyaslandığında; periyodik kristallerin fazla bir özelliği olmadığını görürsünüz." İkisi arasındaki fark duvar kağıdıyla halı arasındaki farka benziyordu; yani bir yanda düzenli bir şekilde tekrarlanan aynı deseni, öte yanda ise yaratıcı bir sanatçının eseri olan zengin ve birbirleriyle tutarlı desen çeşitlemelerini görüyordunuz. Fizikçiler sadece duvar kağıdını anlamayı öğrenmişlerdi. Bu yüzden biyoloji alanında pek fazla katkıları olmayışına şaşmamak gerekirdi.
Schrödinger'in bakış tarzı alışılmış görüşlerden farklıydı. Hayatın hem düzenli hem de karmaşık oluşu bir gerçeğin ifadesiydi; a periyodikliği hayatın kendine özgü nitelikleri olarak görmek ise mistisizme kadar uzanan bir yorumdu. Schrödinger'in zamanında, ne matematik ne de fizik, bu düşüncesini destekleyecek kanıtları sağlayabilecek durumda değildi. Düzensizliği hayatın yapı taşları olarak analiz etmeye yarayacak araçlar da yoktu. Bugün bu araçlar mevcuttur.
James Gleick -Kaos
Tübitak Yay. 1996
Çev.Fikret Üçcan s.74-76-356
Yorumlar
Yorum Gönder